Tasarrufun İptali Davası Nedir?
Tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Kanunu’nun 277. maddesi ve devamında düzenlenen, borçlunun malvarlığını alacaklıdan kaçırmaya yönelik işlemlerine karşı alacaklıya tanınan özel bir hukuki yoldur. Bu dava türü, borçlunun haciz ya da iflas öncesinde gerçekleştirdiği ve şeklen geçerli olan tasarrufların, alacaklıya zarar verme kastı taşıması nedeniyle geçersiz sayılmasını amaçlar. Haciz yoluyla takiplerde haciz işleminden, iflas yoluyla takiplerde ise iflasın açılmasından önceki dönemlerde yapılan bazı işlemler bu davaya konu olabilir.
Tasarrufun iptali davası sonucunda, iptal edilen işlem tamamen geçersiz sayılmaz. Bunun yerine, yalnızca davayı açan alacaklı lehine etkisiz hale gelir. Başka bir deyişle, alacaklı bu dava sonucunda malın devredildiği üçüncü kişi adına kayıtlı taşınmaz ya da menkul üzerinde haciz işlemi gerçekleştirebilir ve bu malı cebri icra yoluyla sattırarak alacağını tahsil etme hakkını elde eder. Bu yönüyle tasarrufun iptali davası şahsi bir hakka, yani alacak hakkına dayanır ve eda davası niteliğindedir.
Tasarrufun İptali Davasının Koşulları ve Dava Şartları
Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için öncelikle bazı temel şartların sağlanmış olması gerekir. Bu ön koşullar sağlanmadan, iptal nedenlerine geçilmesi mümkün değildir. Bu şartlar aşağıda izah edilmiştir.
Gerçek ve geçerli bir alacağın varlığı:
Davacı alacaklının, borçlu hakkında ileri sürdüğü alacak hukuken geçerli ve fiilen mevcut olmalıdır. Alacağın gerçek olduğu şartı, Kanun’da düzenlendiği hali ile yanlış anlaşılmalara mahal verebileceğinden gerçek alacak kavramından ne anlaşılması gerektiği açıklanmalıdır. Gerçek kavramı, İcra ve İflas Kanunu sistematiğinde “muvazaalı olmayan” anlamı ile kullanılmıştır. Dolayısı ile borçlu ve alacaklının muvazaalı bir borç ilişkisi yaratması ve devamında alacaklının borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişi aleyhine tasarrufun iptali açabilmesi mümkün değildir.
Böylesi durumlarda, Mahkeme tarafından borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisinin gerçekliği incelenebilecek, alacağın gerçek olduğu şartı ön sorun haline getirilerek alacaklının alacağının varlığını ve miktarını, borçlu ile arasındaki temel ilişkiyi ispatlaması istenebilecektir. Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklının zararına malvarlığını elinden çıkarmasına yönelik alacaklıyı koruyucu imkanlar tanıdığı gibi; borçlunun göstermelik ve muvazaalı bir alacak ilişkisi yaratarak, kendisi ile işlemde bulunan üçüncü kişilere zarar vermesinin önüne geçmeye çalışmaktadır. Aksi halde kötü niyetli bir borçlunun, muvazaalı bir borç tanıması yaptığı alacaklı ile birlikte hareket ederek; borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişiye zarara uğratması olasıdır. Alacağın gerçekliği şartından anlaşılması gereken de budur.
Kesinleşmiş bir icra takibi:
Borçlu aleyhine başlatılan icra takibinin kesinleşmiş olması gerekir. Bu, takibin itiraz edilmeksizin sonuçlanması ya da itirazın ortadan kaldırılmış olması anlamına gelir. Ancak itiraza uğramış ve hakkında itirazın iptali davası açılmış bir takip de dayanak edilerek tasarrufun iptali davası açılması mümkündür. Burada Mahkeme tarafından itirazın iptali davası, tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için bekletici mesele yapılacaktır.
Tasarrufun, borcun doğumundan sonra yapılmış olması:
İptali talep edilen mal devri veya diğer tasarruf işlemi, borcun doğumundan sonraki bir tarihte gerçekleştirilmiş olmalıdır. Borcun doğumundan ne anlaşılması gerektiği ise her somut olay özelinde ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Yargıtay farklı borç ilişkilerinde farklı doğum tarihleri öngörmektedir. Örneğin Bankacılık sözleşmelerinden kaynaklanan borçlarda, borcun doğum tarihi sözleşmenin imzalandığı tarih olarak öngörülmüştür. Maddi ve manevi tazminat davalarında ise, borcun doğum tarihi haksız fiilin işlendiği tarih olarak tespit edilmiştir. Kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının doğum tarihinin de işçinin işe girdiği tarih olduğu belirtilmiştir. ( Yargıtay 17. HD. 10.05.2016 T. E: 2014/15792, K: 5697) Nafaka alacaklarında da ise, davalı eşin nafakayı doğuran kusurlu fiilinin yapıldığı tarih borcun doğum tarihi olarak belirtilmiştir. (Yargıtay 17. HD. 10.09.2013 T. E: 8434, K: 11717)
Tasarrufun iptali davalarında borcun doğum tarihinin, muacceliyet veya temerrüt gibi kavramlar ile doğrudan bir bağlantısı bulunmamakadır. Buna göre her somut olay özelinde ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmekte olup; takip tarihi, ihtar tarihi, karar tarihi, dava tarihi gibi usuli işlemler de doğrudan borcun doğum tarihi olarak kabul edilmemektedir.
Aciz belgesi bulunması:
İcra ve İflas Kanunu’nun 277. maddesi, tasarrufun iptali davasının kesin veya geçici aciz belgesi sahibi olan alacaklılar tarafından açılabileceğini açıkça hükme bağlamaktadır. Tasarrufun iptali davası, borçlunun malvarlığını alacaklıdan kaçırmaya yönelik işlemlerini bertaraf etmeyi ve alacaklının hakkına ulaşmasını sağlamayı amaçlar. Bu davanın açılabilmesi için bazı ön koşulların varlığı aranır ve bunlardan biri de borçlunun aciz halinde olduğunun tespit edilmesidir.
Aciz vesikası, icra takibi sonucunda haczedilen malların paraya çevrilmesine rağmen, alacağın tamamen tahsil edilemediği durumlarda, kalan alacak miktarını göstermek üzere icra dairesi tarafından alacaklıya verilen resmi bir belgedir. Bu belge, borçlunun malvarlığıyla borçlarını karşılayamadığını, yani ödeme gücünün bulunmadığını ispatlar. İcra ve İflas Kanunu’nda iki tür aciz vesikası düzenlenmiştir: Kesin aciz vesikası: İİK’nın 143. maddesi uyarınca, haciz işlemleri tamamlandıktan sonra borcun tahsil edilemeyen kısmı için verilir.Geçici aciz vesikası: İİK m. 105/2’ye göre, borçlunun haczedilebilecek herhangi bir malının bulunmadığının haciz tutanağıyla tespit edilmesi hâlinde, bu tutanak geçici aciz vesikası niteliği taşır ve tasarrufun iptali davasında geçerli sayılır.
Ayrıca tasarrufun iptali davasında kesin veya geçici aciz vesikasının varlığı bir ön koşul olmakla birlikte, bu belgenin mutlaka dava açılmadan önce alınması şart değildir. Yargı uygulamasında, aciz vesikasının; davanın açılmasından sonra, istinaf veya temyiz aşamasında, hatta bozma sonrası karar düzeltme sürecinde bile sunulması mümkün ve yeterli görülmektedir. Buradaki temel kıstas, davanın açıldığı tarihte borçlunun gerçekten aciz durumda olmasıdır. Öte yandan bazı durumlarda aciz vesikası düzenlenmemiş olsa da borçlunun fiilen aciz durumda olduğu kabul edilebilir. Örneğin, borçlunun açık adresi bulunamıyorsa, adresi tespit edilse bile burada hacze kabil malının mevcut olmadığı tespit ediliyorsa, bu durum aciz halinin gerçekleştiğine delalet eder. Bu hallerde, resmi bir aciz vesikası olmaksızın da alacaklının tasarrufun iptali davası açması ve başarıya ulaşması mümkündür.
Hangi işlemler tasarrufun iptali davasına konu edilebilir? İptale tabi işlemler nelerdir?
İcra ve İflas Kanunu sistematiğinde tasarruf işlemi oldukça geniş anlamda düzenlenmiştir. Yargıtay kararları doğrultusunda da şekillendiği üzere; tasarruf işlemi kavramı ile sadece bir malvarlığı devrinden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Tıpkı taşınmaz devri gibi bir para gönderim işlemi, dava açma ya da açmama işlemi yahut bir fiilin gerçekleşip gerçekleştirilmemesi gibi maddi fiiller de şartları bulunduğu ölçüde tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturabilir. Öte yandan bu tasarruf işlemleri ancak, alacaklıların alacaklarını tahsil etmelerini güçleştirecek nitelikteyse İcra ve İflas Kanunu’nun 277. maddesi ve devamında düzenlenen tasarrufun iptali davasına konu olabilir. İptal edilebilecek tasarruflar Kanunda düzenlendiği hali ile üç ana grupta toplanmaktadır. İvazsız (karşılıksız) kazandırmalar (İİK m.278), aciz hâlinde yapılan tasarruflar (İİK m.279) ve alacaklıya zarar verme amacı güdülerek gerçekleştirilen işlemler (İİK m.280).
Tasarruf işleminin ivazsız olması veya ivazsız sayılması nedeniyle iptal – İİK Madde 278
İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesi uyarınca, borçlunun haciz veya aciz tarihinden önceki iki yıllık dönemde yaptığı karşılıksız kazandırmalar, tasarrufun iptali davasına konu edilebilir. Doğum günü, nişan ya da düğün gibi olağan hediyeler bu kapsam dışında tutulmuştur. Ancak alacağın doğduğu tarih bu iki yıllık süre içinde yer alıyorsa, bu tarihten sonraki karşılıksız işlemler iptal davasına tabi tutulabilir.
- Ayrıca Kanun’un 278/3. maddesinde, bazı görünüşte ivazlı ama gerçekte karşılıksız olan işlemler de iptal kapsamında sayılmıştır. 278/3-1. hükmünde önceden borçlu ile bazı kan ve kayın hısımları arasında tasarruf işlemlerinin doğrudan bağışlama gibi sayılacağı düzenlenmişti. Ancak Anayasa Mahkemesinin farklı yıllarda verdiği iptal kararları doğrultusunda bu hükümde mevcut durumda yalnızca “füru” ve “evlat edinenle evlatlık” arasındaki tasarruf işlemleri kalmıştır. Buna göre diğer akrabalar arasında yapılan tasarruf işlemleri için İİK 278/3-2 hükmü kapsamında iptal kararı verilemeyecektir. Ancak aşağıda detaylı inceleneceği üzere İİK 280 hükmü halen yürürlükte olup bu hususta ayrıca bir düzenleme içermektedir.
- Yine Kanunun 278/3-2 hükmünde; borçlunun malı gerçek değerinin oldukça altında bir bedelle devrettiği işlemlerin de iptal edileceği hükmü bulunmaktadır. Malın gerçekten değerinin oldukça altı bir bedelden anlaşılması gereken de yine Yargıtay uygulaması ile netleştirilmiştir. Yargıtay’ın istikrar gösteren içtihatlarında, devir için malın gerçek değerinin yarısının kabul edilmesi halinde borçlunun karşılık olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği belirtilmektedir. Yine uygulamada misli fark olarak da adlandırılan bu husus doğrultusunda; bir malın gerçek değerinin yarısı bedel ödenerek satın alınmasına ilişkin tasarruf işleminin iptal edileceği belirtilmelidir.
Mahkeme tarafından tasarruf işlemine konu edilmiş malvarlığının devir tarihindeki gerçek değerinin hesaplanması yoluna gidilecektir. Bu hususta keşif, bilirkişi, uzman görüşü gibi delilleri toplayacak ve malın devir tarihindeki gerçek değerini tespit edecektir. Davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi ise malın devir bedelini ancak yazılı, devirden önce düzenlenmiş ve herkese karşı ileri sürülebilir (banka dekontu, noter senedi vb.) gibi deliller ile ispatlaması gerekmektedir. Aksi halde, iyiniyet ve akrabalık bağına bakılmasızın tasarrufun iptaline karar verilmesi olasıdır. - Borçlunun kendisine ya da üçüncü bir şahıs lehine irtifak, irat veya intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler,
- Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri gibi kişisel yarar sağlayan hukuki işlemler
Borçlunun aciz halinde olması nedeniyle iptal, İİK Madde 279
İcra ve İflas Kanunu’nun 279. maddesi, borçlarını karşılayamayacak durumda olan bir borçlunun haciz, aciz veya iflas kararı öncesindeki bir yıl içinde gerçekleştirdiği bazı işlemlerin iptal edilebileceğini düzenler. Ancak, bu tür bir işlemin tarafı olan kişi, borçlunun mali durumunu bilmediğini ve borca batık olduğunu fark etmediğini ispat ederse, işlem iptal edilemeyebilir. Bu kapsamda iptali mümkün olan işlemler şunlardır:
- Borçlunun daha önceden teminat verme taahhüdünde bulunmadığı hâllerde mevcut bir borca karşılık verdiği rehinler,
- Para dışındaki vasıtalarla (örneğin mal teslimi gibi) yapılan ödemeler. Taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dair bazı istinalar barındırmakla beraber; borca mahsuben yapılan devir işlemleri de mutad ödeme sayılmayacağından iptaline karar verilmesi mümkündür.
- Henüz vadesi gelmemiş borçların erken ödenmesi,
- Kişisel hakları güçlendirmek amacıyla tapuya konulan şerhler.
Alacaklıya zarar verme kastı nedeniyle iptal, İİK Madde 280
İİK’nın 280. maddesi, malvarlığı borçlarını karşılamayan bir borçlunun, açıkça alacaklılarını zarara uğratma niyetiyle gerçekleştirdiği tasarruf işlemlerinin iptal davasına konu edilebilecek işlemler arasında saymaktadır. Ancak burada önemli bir istisna bulunmaktadır: İşlemin tarafı olan kişi, borçlunun kötü niyetli olduğunu bilmiyor ve bilmesi de mümkün değilse, iptal mümkün olmayabilir. İcra ve İflas Hukuku, alacaklının alacağına kavuşmasını sağlarken, borçlunun malvarlığı üzerinde yaptığı kötü niyetli işlemleri de dikkate alır. Bu bağlamda İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 280, borçlunun mal kaçırmak amacıyla yaptığı işlemlerin iptalini düzenler. Bu madde kapsamında, borçlunun alacaklılarını zarara uğratmak kastıyla yaptığı tasarruflar, bazı şartların gerçekleşmesi halinde geçersiz hale gelir ve alacaklının cebri icra yoluyla hakkını almasına imkân tanınır.
İİK 280 kapsamında iptali istenen tasarruf işleminin alacaklıyı zarara uğratma kastıyla yapılmış olması gerekir. Bu kast, sübjektif bir unsur olup her somut olayda özel olarak değerlendirilir. Yargıtay içtihatlarında bu kast, çoğu zaman borçlunun ekonomik durumu, tasarrufun zamanı, taraflar arası ilişki ve işlem bedeli gibi unsurlar değerlendirilerek dolaylı delillerle tespit edilmektedir.
Diğer bir ölçüt ise borçlunun yaptığı işlemin karşı tarafın (üçüncü kişi), borçlunun kastını biliyor ya da bilecek durumda olması gerekmektedir. Biliyor veya bilebilecek durumda olmasının da sınırları yine Yargıtay kararları ile şekillenmiştir. Yargıtay’ın farklı yıllarda verdiği farklı kararlarında, taraflar arasında geçmişten gelen ticari ilişkinin varlığı, tarafların komşu olması, iş arkadaşı olması, aile dostu olması vb. bazı sosyal vakıalar doğrultusunda, işlemin karşı tarafının (üçüncü kişi), borçlunun kastını biliyor ya da bilecek durumda olduğuna yönelik tespitlere yer verilmiştir.
Buna karşın yine Kanun metninde iyiniyetli üçüncü kişilerin iptal davasından etkilenmeyeceği hükmüne yer verilmiştir.. Burada dikkat çekici olan, yakın hısımlar bakımından iyi niyetin karine olarak reddedilmiş olmasıdır. İİK m. 280/2’ye göre; borçlunun eşi, alt ve üst soyu ile üçüncü dereceye kadar (dahil) kan ve kayın hısımları ile evlatlık ilişkisi bulunan kişiler, kural olarak iyiniyetli kabul edilmezler. Burada ispat yükü davalı üçüncü kişiye yükletilmiş olup bu şahısların, borçlunun mali durumunu ve amacını bilmediğine yönelik ispat faaliyetinde bulunmaları gerekmektedir. Aksi halde bedeli ödenmiş ve ödendiği ispatlanabiliyor dahi olsa, bu şahıslar arasında yapılan tasarruf işleminin İİK 280/2 uyarınca iptaline karar verilmesi mümkündür.
Tasarrufun iptali davası kime açılır? Davanın tarafları
Tasarrufun iptali davasını, davacı olarak alacaklı açar. Davalı ise borçlu ve borçlu ile tasarruf işlemini gerçekleştiren üçüncü kişidir. Bu taraflar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Aynı zamanda tasarruf işlemine konu malın başka bir kişiye daha devredilmiş olması halinde, bu dördüncü kişinin de davaya dahil edilmesi mümkündür. Örneğin alacaklı A’nın borçlu B’den alacağı bulunmaktadır. Yaptığı araştırmada borçlu B’nin eskiden bir taşınmazın maliki olduğunu, ancak bu taşınmazını kardeşi olan C’ye devrettiğini tespit etmiştir. Buna göre Alacaklı A’nın, B ve C’ye karşı dava açarak taşınmazın devrine ilişkin tasarruf işleminin iptalini talep etmesi mümkündür. Yine aynı örnekte bu kez taşınmazı devralan C, kısa bir süre sonra eşi olan D’ye devretmiş olsun. Burada A, davasını B, C ve D’ye karşı yöneltebilir. Bunlara ek olarak borçlunun ölmesi halinde, dava borçlunun mirasçılarına da yöneltilebilir.
Tasarrufun iptali davasının yargılama usulü ve ihtiyati haciz
Tasarrufun iptali davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında, basit yargılama usulüne tâbi bir davadır. İspat kurallarında da hâkime takdir yetkisi tanınmıştır. Zira davada alacaklının malvarlığı hakları ile borçlunun tasarruf serbestisi çatışmaktadır ve hâkim, bu dengeyi gözeterek karar vermekle yükümlüdür.
Tasarrufun iptali davasında, alacaklının talebi üzerine, iptali istenen tasarrufa konu mallar için ihtiyati haciz kararı verilebilir. Bu ihtiyati haciz, alacaklının ileride doğacak icra takibinin güvence altına alınması açısından büyük önem taşır. Mahkeme, ihtiyati haciz kararı verirken teminat alınmasına gerek olup olmadığına ve teminat miktarına takdiren karar verir. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir istisna vardır: İptale tabi malların üçüncü kişilere elden çıkarılması nedeniyle davanın mal yerine bedel üzerinden devam etmesi halinde, artık teminatsız olarak ihtiyati haciz kararı verilmesi mümkün değildir. Bu durumda alacaklının ihtiyati haciz istemi için uygun bir teminat göstermesi zorunludur.
Tasarrufun iptali davasından alınan ihtiyati haciz, İİK 257 md. göre verilen ihtiyati haciz kararından farklılık arz etmektedir. İhtiyati haciz kararına itiraz edilmesi mümkündür. Yapılacak bu itiraz, ihtiyati hacze karar veren Asliye Hukuk Mahkemesine yapılır. Mahkeme itirazı kural olmasa da genellikle duruşma açarak inceler. İtiraz üzerine, ihtiyati haczin kaldırılmasına, kısmen kaldırılmasına veya teminatın kaydırılmasına karar verebilir. Mahkemenin verdiği bu karara karşın tarafların istinaf başvurusu yapma imkanı bulunmaktadır.
Tasarrufun iptali davasında davalı üçüncü kişinin, borçluya karşı dava açarak tazminat talebinde bulunması da mümkündür. Özellikle lehine tasarruf yapılan davalı, iptale karar verilmesi hâlinde malvarlığında meydana gelecek eksilmenin tazminini, diğer davalı olan asıl borçludan aynı dava içinde isteyebilir. Bu durum, dava içi rücu talebi olarak değerlendirilir.
Davalılardan herhangi biri, dava konusu yapılan alacağı veya iptali istenen tasarrufun bedelini öderse dava konusuz kalır ve davada esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Bu hâlde mahkeme, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden takdir hakkını kullanır. İlgili yükümlülük, tek bir davalıya yüklenebileceği gibi, borçlunun ve lehine tasarruf yapılan kişinin müştereken sorumlu tutulması da mümkündür.
Tasarrufun iptali davası, sonuç itibarıyla malvarlığına ilişkin bir taleple doğrudan bağlantılı olduğundan, nispi harca tâbidir. Harç miktarı, iptali istenen tasarrufun veya bedelin değerine göre hesaplanır. Buna göre alacak miktarı ile tasarrufa konu malın devir tarihindeki değeri arasından hangisi az ise, tasarrufun iptali davasının dava değerinin bu değer oluşturacaktır.
Tasarrufun iptali davasının sonucu nedir? Dava sonunda ne olur?
Tasarrufun iptali davasında istenen sonuç, borçlunun yaptığı tasarruf işleminin, sadece alacaklı yönünden iptal edilmesinden ibarettir. Örneğin tasarrufa konu mal bir taşınmaz ise, alacaklının bu taşınmazın borçlu üzerine tescili gerekmeksizin taşınmaz üzerinden alacağını tahsil etme olanağı tanınır. Uygulama cebri icra yetkisi verilmesi olarak ifade edilen bu durumda, alacaklı, üçüncü kişinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz üzerine haciz koyar ve devamında cebri icra işlemlerini gerçekleştirerek taşınmazı sattırıp alacağını tahsil eder.
Ancak davanın açılmasından önce malvarlığının üçüncü kişi elinden çıkması halinde, alacaklıya bulunabileceği talep yönünden seçimlik hak tanınmıştır. Alacaklı dilerse malvarlığını devralan dördüncü kişiye davasını yöneltebileceği gibi, üçüncü kişiden malın bedelini de talep edebilir. Bu bedel malvarlığının üçüncü kişinin elinden çıktığı tarihteki gerçek değeridir. Mahkeme bu hususta üçüncü kişiden alınarak davacı alacaklıya verilmek üzere bir eda hükmü kurar. Uygulamada nakden tazmin, bedele dönme yahut bedele taalluk etme olarak ifade edilen bu hususta, alacaklının aldığı bu hüküm doğrultusunda üçüncü kişinin bütün malvarlığına (nakden tazmin miktarı ve borç miktarı ile sınırlı olmak koşulu ile) haciz ve satış yapma imkanı bulunmaktadır.
Tasarrufun iptali davasında görevli ve yetkili mahkeme
Tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetki hususunda ise genel yetki kuralları geçerli olup davalı borçlu ve lehine tasarruf yapılan kişinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalıların ortak bir yerleşim yeri yoksa birinin yerleşim yeri mahkemesidir. Taraflar arasında zorunluğu dava arkadaşlığı bulunduğundan, tarafların yetki itirazını beraber yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Tek bir tarafça yapılan yetki itirazı hüküm ve sonuç doğurmamaktadır.
Sıkça sorulan sorular (SSS)
“Borçlunun yıllar önce yaptığı bir taşınmaz devri beni hâlâ ilgilendiriyor mu?”
Evet, eğer borçlunuz malvarlığını sizi zarara uğratmak amacıyla üçüncü kişilere devrettiyse, bu işlem üzerinden yıllar geçmiş olsa bile – belirli süre sınırları içinde – dava konusu yapılabilir. İİK m. 280’e göre, zarar verme kastı taşıyan işlemler 5 yıl boyunca iptale açık kalır.
“Borçlu malını kardeşine sattı ama değerinin yarısına. Bu iptal edilir mi?”
Özellikle yakın hısımlar arasında değerinin çok altında yapılan satışlar, yasa gereği karşılıksız kazandırma sayılır ve iptale açık hale gelir. İİK m. 278/2 bu durumları açıkça düzenler.
“İptal kararı verilirse mal geri mi gelir?”
Hayır. Mal borçluya iade edilmez. Sadece siz (alacaklı), o malı – üçüncü kişinin elindeyken bile – haczettirip sattırabilirsiniz. Bu dava size kişisel bir icra imtiyazı sağlar.
“Borcu ödeyebilir miyim? Borcu ödersem ne olur?”
Davaya dayanak teşkil eden icra takibini dava sırasında ödemeniz mümkündür. Bu durumda davada esas hakkında bir karar verilmeyecek, karar verilmesine yer olmadığı karar verilecektir. Ancak Mahkeme tarafından yargılama gideri ve diğer masraflar hakkında haklılık durumuna göre karar verilir.
“Üçüncü kişi olarak üzerime kayıtlı mal için iptal davası açıldı. Ne yapabilirim?”
Eğer işlemi dürüstçe ve piyasa değerine yaptıysanız, ayrıca borçlunun durumunu bilmiyorsanız, iyi niyetli olduğunuzu ispat ederek savunmada bulunabilirsiniz.
“Borçlu taşınmazı devretti, sonra sattığı kişi başka birine sattı. Bu da iptale girer mi?”
Evet. Mal el değiştirse dahi, aradaki alıcıların bağlılık zinciri içinde kötü niyetli olduğu tespit edilirse, nihai alıcıya kadar uzanan iptal kararı çıkabilir.
“Tasarrufun iptali davası ne kadar sürer?”
Dava basit yargılama usulü ile yürütülür ancak iddia ve savunmaların özelliği, delillerin toplanması gibi unsurlar davanın süresini etkileyebilir. Bazı davalar 6-8 ayda sonuçlanırken, karmaşık işlemler içeren davalar yılları bulabilir.
“Davayı kaybedersem, zararımı borçludan isteyebilir miyim?”
Evet. Lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi olarak malvarlığınız eksilirse, bu davada birlikte yargılanan borçludan rücu hakkınızı kullanabilirsiniz.
“Tasarrufun iptali davasında avukatsız olur mu?”
Teorik olarak mümkün, ancak pratikte son derece teknik, yorum ağırlıklı ve delil yönetimi zor bir dava türüdür. Özellikle davalıysanız, hem işlemin geçerliliğini hem de iyi niyetinizi ispat yükü üzerinizdedir. Avukatsız yürütülen iptal davaları genellikle telafisi güç zararlara yol açar.
Tarafıma tasarrufun iptali davası açıldı ne yapmalıyım?
Tasarrufun iptali davaları, çoğu zaman borçlunun yakın çevresindeki kişilere yönelik olarak açılan, maddi ve manevi etkisi yüksek davalardır. Bu davalarda davalı; borçlu ile birlikte işlem yapmış, borçlu tarafından lehine tasarrufta bulunulmuş ya da bir taşınmaz devralmış üçüncü kişi olabilir. Ancak her mal devri veya hukuki işlem kötü niyetli değildir ve her durumda iptal sonucuna varılamaz. Davalı açısından en büyük risk, lehine yapılan işlemin iptaliyle birlikte ediniminin aynen veya bedel karşılığı elinden alınmasıdır. Bu durum, edinilen taşınmazların haczi, satışı ya da üçüncü kişilere yapılan ödemelerin iadesi gibi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle davalı, eline geçen değeri kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Üstelik dava sürecinde alacaklının talebiyle ihtiyati haciz uygulanabilir; bu da
Davalı tarafın etkin bir savunma yapabilmesi için sürecin başından itibaren profesyonel destek alması son derece önemlidir. Tasarrufun iptali davası teknik ayrıntılar, karmaşık hukuki yorumlar ve ispat kurallarını içeren özel bir dava türüdür. Yargılamada hâkimin takdir yetkisi geniştir; bu nedenle savunmanın zamanında ve hukuka uygun delillerle desteklenerek yapılması zorunludur.